İkide Bir Son: Yaşamı Yücelten İnsanlara
Karanlığın içinde umutla ışığını yanık tutar ateş böcekleri..
Sanırım İkide Bir yazıları bugün bitiyor. On ikinci yazıdan sonra ahaliye yetişemeyince kendime torpil yapıp yazamadıklarımın sayılarını tutmaya bir son veriyorum. Bu sefer zor bir zamanda yazmaya başlamıştım annem sağlığı ile ilgili yeni bir sürecin adaptasyon dönemine girmiş, bende ona destek vermeye yeni başlamıştım. İkide Bir yazı serisi ise bana destek olmak için gelmişti adeta. İyi ki Neslihan’ın ara ara dürtüklemeleri ‘haydi!’ leri var. Ve ne yalan söyleyeyim kendimi de takdir ettim yazmanın çizmenin ve her türlü sanatın iyi eden gücünü kulak arkası etmeyip katıldığım için. Engellere takılıp her iki günde bir yazamasam da, diğer katılımcıların yazılarını hatta yorumları yani kısaca buraya dahil olan her şeyi okumak, annemi yazı serisine okuyucu olarak katıp sizlerin ona sesleniş ve iyi dileklerini duymak, bize öyle iyi geldi ki! Herkese kucak dolusu teşekkürler.
Aslında ikide bir yazılarını iki diyaliz gününe denk getirip annemi beklerken yazmayı planlasamda yaşamın bizim planlarımızdan öte bir ajandası oluyor elbette. Hafta sonu en uzun günde, bana çok can olan bir yakınımın büyük bir kayıp yaşadığını öğrenince annemi ilk defa diyalizde bırakıp koşup yanına gittim bir saatte olsa elini tutabilmek yanındayım diyebilmek için.. Hani deriz ya olmaması gereken bir gidişti diye..Gidişlerin hepsi zor ama bazısı öyle zamansız oluyor ki insana dayanılmaz geliyor ben bu acıya nasıl katlanırım diyenin yanında sadece durup ona bir alan tutmaktan başka bir şey gelmiyor elden. O günün devamında toplanan kalabalığın arasında, içimize ateş düşüren acılarla varolduğumuz bu hayat denen yolculuğun içinden geçerken birbirimize ne kadar iyi geldiğimizi gözlemledim. Yardımlaşarak geçti akşam bir şeylerin ucundan tuttukça, bir işe yaramış olduğum hissi bir nebze iyi geldi bana da. Bir gün, sanırım ortaokuldaydım, din bilgisi dersinde bizler merakla sorular sorarken öğretmenimiz; ‘çocuklar düşünün melekler bile bu dünya aleme gelmeyi kabul ettiğimizde önümüzde eğilip secde etmiş ordan anlayın buranın ne kadar zor sınavlarla dolu bir okul olduğunu’ demişti. O zaman o çocuk yaşta ne demek istediğini tam manasıyla anlayacak deneyimlerim yoktu. Artık bu yaşımda o gün öğretmenimizin ne demek istediğini öyle iyi anlıyorum ki.. Bir yanda hastalık, acı, kayıp, türlü aşağı çeken duygular diğer yanda masmavi bir gök, rengarenk çiçekler, kuş cıvıltıları..iki tezat arasında dengeyi sağlayıp merkezinde kalmaya çabalayan insanlar yolunu kimi ışığa kimi karanlığa hizmet ederek katediyor. Doğa her şeye rağmen hiç bir şey olmuyormuş gibi umursamaz gözükürken aslında bize çok mühim bir kaynak sunuyor ve bilgi veriyor; Yaşamın geçiciliği ile belirsizliği ve bir yandan da bu ikisine rağmen nasıl devam ederimi buram buram gösteriyor bize. Evin yolunu tuttuğumda aklımda kalbimde yas. Kendi yaslarım canlı bir okyanus. Dalgalandığı, köpürdüğü, sakinlediği zamanlar var. Bir yerde okumuştum yas asla kaybolmaz ama bir deniz kıyısında yürürken ayağınıza bir değip bir çekilen su gibi bir gelir bir gider diye tam da böyle işte.
Ertesi gün evde yemek, ev işleri koşturmacasını bitirdikten sonra elime Martin Prechtel’in Yağmura Kavuşan Toprağın Kokusu adlı kitabını aldım. Öyle bir metin ki ihtiyaç duyduğumda sanki bir kılavuz gibi elime alır, okur güç bulurum. Bugünde belki güç bulmak ve böylece o gücü can dostla paylaşabilmek için okumaya başladım. Kitapta yas bir övgüdür diyor. Kaybettiğimiz birisi ya da bir ülke veya ev için karakterimize uygun olsun ya da olmasın dürüstçe sesli olarak ifade edilen yasın aslında kayıplarımıza sunabileceğimiz en büyük övgü olduğundan bahsediyor. Ve artık modern toplumda bu övgüyü sunmakta ne kadar engellendiğimizi, yasımızı yaşamak için, içinde sırların olmadığı, utanılmadığı, kalp kalbe anlaşıldığımız bir kabileye ihtiyacımız olduğunu anlatmaya çalışıyor. Kabilesiz kaldığımız bu modern çağda yasın öze ulaşan sesini serbest bırakmak için ise bakın yazar bize nasıl bir alternatif sunuyor;
‘‘Tüm doğal dünyanın içinde, dünyanın en büyük ve en iyi topluluğu ‘Okyanustur’ ve pek çok yönden insan kabilelerinden üstündür. Büyük okyanus ana kelimenin tam anlamıyla yeryüzünün rahmi ve tüm yaşamın başlangıç noktasıdır. Okyanusun suyu tuzludur çünkü sonsuzluktan beri gelen kayıpların yasının yaşlarından oluşur’’.
Annem büyükannelerinden öğrendiği gibi çocukken kötü bir rüya gördüğümüzde ‘koş git musluğu aç, suya anlat’ derdi. Besbelli ki bu eski zamanlardan gelen bilgi hafızada nesilden nesile aktarılmış, bize ağırlık veren iyi gelmeyen duyguları suyla aksın gitsin diyerek akarsuya anlatmaya alternatif bir çözüm bulmuş modern zaman insanı. Ve çok iyi hatırlıyorum musluğu açar anlatır, elimizi yüzümüzü yıkar daha iyi hissederdik bunu seyrekte olsa yapmaya devam ettiğimi itiraf edeyim. Ama yine de bir insanın varlığının verdiği güç öyle bambaşka ki kitapta suyun kenarına giderken yanınıza iyi bir insan alın diyor orda sizi tutacak, sizi eve geri götürecek, siz yatıp dinlenirken sıcacık bir tas çorbanızı verip iyi olduğunuzdan emin olana kadar yanınızda duracak iyi bir insan, bir yoldaştan bahsediyor. İşte ben birbirine ve varoluşa kıymet vererek yaşama sessiz ve çok derin destek olan bu iyi insanlara, ateş böceklerine atfetmek istiyorum serinin son yazısını.
Ateş böcekleri gündüz görünmez karanlıkta ortaya çıkarlar. Öz aydınlanmayı, pozitifliği,sadeliği, minnettarlığı ve öz farkındalığı sembolize eden bir ateş böceği görmeniz ise hayatta ki küçük şeylere değer veren biri olduğunuzun işaretiymiş. Çok az ve çok kıymetli olan kendi işlerine dalmış içsel heybetinin farkında olmayan bu görünmez insanların yaşarken görülmeye ve övgüye böylece gücünü farketmeye, yalnız olmadığını bilmeye ihtiyacı var ki, kalpsiz ve anlayışsız insanların yaptıklarına şahit oldukça gücünü kaybetmesin. İki de Bir yazı serisine davet açarak bizleri çağıran Neslihan bence bu minvalde çok kıymetli bir köprü kurup kendi dünyasında kalp sesini ifade ederek yazıp çizen iyiliğe hizmet eden işte böylesi insanların varlığına ışık tutarak yalnız olmadığımızı görmemizi sağladı.. Ve kitapta şöyle bir cümleye rastlıyorum:
‘Dünyanın ihtiyaç duyduğu şey cesaret ister ama dünya , yalnız olduğunuz zaman hiç değişmiyormuş gibi görünür.’
Olup biten her şey, savaşlar, haksızlıklar, değişen insan tavırlarıyla yitip giden değerler, o eski tadı kalmadı dediğimiz mekanlardan girip çıkarken benimle aynı kalpte aynı dertten muzdarip insanların benzer şeylerden bahsettiğini görmek yalnız değilim demek ve birbirimize kelimelerle sarılmak dünyanın ihtiyaç duyduğu o cesareti ayakta tutmaya ne büyük güç oluyor.
İşte ben yaşamın kaosu içinde varolma mücadelesi veren, ışığa aydınlığa hizmet eden kalbi şefkatle dolu böylesi insanları kutluyorum bugün. Kalpleri kutsansın hiç bir acı içlerinde ızdıraba dönüşmeden, kalplerinde kalın kabuklar oluşup bu yakut cevheri karartmadan bu dünya alemin sınavlarından ve kendi eşiklerinden kolaylıkla, dayanıklılıkla geçsinler dilerim. Karanlığa hizmet eden her zihniyet korkuyla hareket ederken önümüzde iyiliğe ait ne kaldıysa yıkmaya çalışan dirençleriyle bizlerin sınavları adeta. Nazik, incelikli, hassas ve duyarlı olmak aslında ışığa hizmet edenin süper gücü ve bunu farkedip kararlılıkla yılmadan sahip olduğumuz erdemlerden vazgeçmemeli. Burdaki yazıları okurken de görüyorum her birimizin yaşamında kollektif ve bireysel olarak içimizde yas hissi barındıran çok olay var. Dünyada süregelen acımasızlık için, ülkemizdeki adaletsizlikler için, yaşadığımız şekil değiştiren şehirlerimiz, eski de kalmış yitip giden değerlerimiz, taşınmakta olduğumuz evimiz, sağlığımız ya da bir canımız için eski ve yeni yaslarımız var her birimizin. Ve sonra bakıyorum ki bu acılara rağmen yaşamın içinde devam etme gücünü bulmak için küçücük saklı sığınaklar yaratarak birbirimize hatırlatıyoruz; balkonundaki çiçekleri büyüsün diye güneşin peşine düşüyor, mavi deniz, yürüdüğümüz taşlı bir yol adını siz koyun ağaçlara, evlere kıymet veriyor kısaca yaşamı her yanıyla yüceltiyoruz. Bu bana ilham ve güç veriyor, anlıyorum ki birbirimiz için en kıymetli kaynağız. Kelimelerle, şarkılarla ifade ettikçe bizleri bu ortak duygularda buluşturan köprüler kurarak yakınlaşıp iyi hissetmeye doğru destek buluyoruz..
İkide Bir yazarlarından sevgili Avare Balon Canım İstanbul başlıklı 10. yazısında eski İstanbul’u yadetmişti. İçindeki hüznü onunla paylaşmış kelimelerle de olsa sarılmış birbirimize merhem olmaya çalışmıştık. O da bana belki bu sımsıcak çığ gibi büyüyen sarılmamızı resmetmek isteyip istemeyeceğimi sormuştu. İlham veren bu anlamlı soruyla atölyeme inip hiç düşünmeden bir kaç yıl önce suluboya ile yaptığım tamamen tesadüfi 11 adet farklı renk ve desendeki mozaik kartı kesip bir kolaj yapmaya başladım ve oldu mu size İkide Bir seri yazarları toplamı! Köprüler, eski yeni mekanlar, semazeni, lalesi, narı denizin göğün mavisi, simidi martısıyla memleketin iki yakasını birleştiren şehri İstanbul, bir sembol olarak merkezde ve kendine has renklerimizle kalplerimizin notalarıyla birleştikçe parçadan bütüne kocaman büyüyor, çoğalarak güçleniyoruz..
Yaşamı yücelten iyi insanlar; farkında olmasalar bile onlar, yaşam sanatının ustaları. Bu devran çivisi çıkmadan dönmeye devam ediyorsa inanın bu iyi kalpli insanların, ışık işçilerinin yüzü suyu hürmetine! Toprağın suyun bilgisine içsel olarak hakim, hissedebilen tüm canlılar için yaşam sanatıyla görünmez ağları ören, yaşama övgülerini sunan, yas tutan sen, bu satırları şu anda okuyan güzel kalp,
iyi ki varsın gücün kudretin dokuduğun bağların, ışığın her daim sağlam ve yerinde olsun.. Kut’la dol ve sevgiyle kal..
Özgecim canım çok kıymetlisin, bunu bilesin. Okurken okurken gözlerim doldu, çok kalbime, yok yok, yüreğime yüreğime dokundu. Hele o on bir kartı görmek...Ve birden düşündüm farkettim; yazanlar on birdik ama sevgili annen de bizim parçamızdı, yani 11+1=12, içinde bir adet iki bir adet bir olan yine İkide Bir'e varan bir rakamdayız. Hürmetler, şifalar kendisine.
Şu satırları yazarken arka planda Selda Bağcan çalıyor. Dostum dostum güzel dostum, sana kocaman kıpkırmızı bir kalp bırakıyorum. xx
Ah Özge! Bu nasıl bir son yazısı! Neslihan'ınkini okurken gözlerim dolmuştu, şimdi yaşlar iniyor. Bitirişler hep hüzün verir bana, belki de duygusallığım bu yüzden. Yazılar vesilesiyle sizi tanıdığıma çok memnunum, ne güzel oldu bu seride de birlikte yazdık, okuduk. Annenize şifalar, iyilikler diliyorum. Size de sanat dolu, güzel günler. Ve yazıdaki dualarınıza da Amin, Amin, Amin! Çok sevgilerimle.