Bu yazıyı dün sabah itibariyle yazıp bugün tamamlayabildim iki günü bir yazıya sıkıştırarak temamızın ikiliğini bari ordan tutmak da iyi geldi:) aynen paylaşıyorum;
2 Haziran: Bugün diyaliz merkezine giderken anne kız yolda bir oyun oynamaya karar verdik. Annem yeni bir okula başlıyordu ve bende velisiydim. Bu düşünce yıllar önce beni okula yazdırıp peşimde koşan anneme komik gelmişti. Radyoda çalan müziğin de tıngırtısıyla güle oynaya okuluna vardık. Okul servisleri kapıda sabahçıları almaya gelmişti. Aslında bizde, bu ilk gün hariç, 06:00 da başlayacak olan sabahçı sınıfında olacağız böylece eve geldiğimizde saat 10:30 olacak ve koca bir gün ona kalacak diye planladık. Bugün heyecan vardı. Sınıf arkadaşlarıyla çekingen bakışmalar göz göze selamlaşmalar. Herkes bu sınavı gayretle sukünetle verme peşinde kendi gailesine dalmıştı daha çok. Annemin yatağını gösterdiler pembe pikeli beyaz çarşaflara yatıp öğretmenini beklerken, hemşiresi benimde doktorla görüşmek için yanında bir süre kalabileceğimi söyleyince benim yeni öğrencinin gözleri ışıldadı. Aklıma ilk okul günüm geldi. Nasıl gitmek istemiyordum, nasıl diretiyordum içimdeki korkuyu tarif edemem. Annemle babam beni sınıfa soktuğunda kapıya ve onlara yakın olmak için hemen ilk sıraya oturmuştum. Burda bu yabancı insanlarla bu yabancı yerde evden uzak, başıma ne geleceğini bilmemenin, belirsizliğin haşin korkusunu hissetmiştim. Sonra alıştım çok zor oldu okulu uzunca zaman da sevemedim. Ablam okula gitmek için can atarken ben gitmemek için hastalık numaralarına girerdim. İşte bir elin beş parmağı birbirine benzemiyor. Bugün annemin doktoruyla ilk görüşmemi onun yanında yaparken öğretmeninden öğrencisinin sene boyunca nasıl hazır olması nelere dikkat etmesi gerektiğini dinleyen bir veli edasıyla ara ara anneme göz kırpıp ‘keyfimiz yerinde’ mesajları vererek geçti ilk saat. Sonra artık sınıftan dışarı gitme vakti geldiğinde yakınına çağırdı kısık sesle; ‘belki şurda otursan bişi olmas’ dedi muzipçe, ‘ama diğer hastalara haksızlık olur hadi bakalım bak az kaldı’ deyip kitabını verdim eline. Tüm bunlar başlamadan önce Susanna Tamaro’nun Yel Dilediği Yerde Eser adlı kitabını almıştı neyse ki çok da beğendi elinden düşmüyor. Bende uzun zamandır sabah ev ahalisi kalkmadan bir kaç saat kitap okumak ya da bir şeyler çiziktirmeye vakit ayırmak istiyor ama o disiplini kuramıyordum..Satürn geldi aklıma hemen gezegenlerin özelliklerini okuduğumda eli maşalı baş öğretmen benzetmesini görmüştüm sen kendi iradenle yapamıyorsan haydi bakalım biz seni dürtükleriz gibi bir durum oluştu sanırım göklerde:). Bundan böyle 5:30 kalkış ve sonrasında annemin seans bitene kadar dört saatlik açık bir alan var. Evrenin işleyiş sistemi ilginç insanın ne gözünün, ne de kimliğinin yaşına bakıyor tekamül yolculuğunda özüne evrilene , potansiyelini açığa çıkarana kadar sana ihtiyacın olan neyse onunla ilgili deneyimler veriyor. Bazısı çok sert tabii haksızlık gibi geliyor, aynı Peyk’in bu ara dinlediğim Derdini Bul şarkısında dediği gibi ‘Lan ben sana neyledim dünya şu bağrıma vurma!’ diye isyan edesimiz gelse de bu dünya gözüyle bakıp anlam veremediğimiz bir dolu şey var işte..
Neyse bugünkü seansı sonrası annemin artık çıkış saatinin geldiğini farkedince sınıfının o soğuk cam kapısına gidip bekledim belki biri girip çıkarda el sallarım merak etme burdayım mesajı verebilirim diye.
Ancak ta ki doktoru gelip beni içeri buyur edene kadar hiç açılmayan kapıda anaokulundaki evladını merak eden anne misali bekleye durdum. Sağolsun doktorundan hemşiresine tüm personel bizim her türlü halimizi nezaket ve anlayışla karşıladılar. Her hastaya bir koca kutu aile boyu eve götürüp paylaşılsın diye (ne yazık ki çoğu hastaya yasak) bayram çikolatası hediye ettiler. Bitkindi annem o yatağa giren kadınla çıkan kadın bir değildi sanki eve zor attık kendimizi, tüm gün yattı uyudu. Yatağının içinde huzursuz, eyvah hep böyle mi olacağımlı sorularla dolu hali ve ağrıları için başhemşireyle görüştüm alıştıkça düzelecek şimdi çok hırpalanmış hali normal ama geçecek diyerek yatıştırdı beni, bende onu. Ağrı kesici iyi geldi. Akşam yemeğinde toparlamıştı. Sabah terasta kahve sözü verdim ona.
3 Haziran: Bu kare bu sabahtan. Bana Georgia O’Keeffe ‘nin ellerini anımsatan o iki el ve iki fincan kahvemizle bu kare, iki kadından oluşan bu mücadele takımının üstesinden gelebildiği bir günün anısı olsun. Kahvaltıya müzik eşliğinde indi annem dünkü hırpalanmış halinden eser yoktu çok şükür. Her yeni gün yeni bir başlangıç sözünü haklı çıkarırcasına ‘ee bugün ne yapıyoruz?’ diyerek karşımda kahvesini yudumladı…
Anneye kocaman bir maşallah ve dayanma gücü diliyorum. Giderek alıştıkça bu kadar yormayacak eminim. Ama anladığım kadarıyla o dirayetli bir nefer ve bunun da hakkından gelecek. Size de veli olarak (!) kolaylıklar diliyorum. Annenize sevgilerimi ve iyi dileklerimi iletirseniz sevinirim...
Merhaba Özge Hanım, Annenize ve size şifa yolunda dirayet diliyorum. Zaman akıyor ve dünün çocukları bizler ebeveynlerimizin velisi oluyoruz. Ne tuhaf bir döngü! Her ikinize de saygı ve sevgilerimi iletiyorum.