BİR Günlüğü 9'5 tan-10*: Kitapların Rehberliğinde
Kendi vahşi yaratılış ilahini, özünü bulmak...
Cumartesi çocuklarla biraz dışarı çıkıp yakınlardaki avm’ye gidelim kitapçıya falan uğrarız dedik. Yaşadığım yerde -benim bildiğim kadarıyla- avm dışında kitap satan yer yok maalesef.. Benimkiler alışveriş merakı falan olmayan erkek çocuklarından. ‘Aman mağaza falan gezmeyiz değil mi?’ diyerek çıkıyorlar evden tek zevkimiz kitapçıya girmek. Büyük oğlanın çizgi roman merakı var alıyorda alıyor seri seri, diğeri yemek tariflerine, şeflerin kitaplarına dalıyor..Benimse elimde okunmayı bekleyen bir iki kitap olduğu için sadece kitapların arasında gezip o havayı solumaktan zevk alarak çıkıyorum..Bir minik Kadınlar Günü kutlaması yaptık sonrasında ‘erkekler günü var mı?’ diye sordu bizimkilersohbet sırasında, varmış; 19 Kasım Uluslararası Erkekler Günüymüş! ‘Vay efendim niye kutlamıyormuşum?!’ tabii ben hemen ‘ay zaten her gün sizin gününüz gibi’ diyerek sitem yaptım:) Neyse eve geldik elimde yeni bir kitap yoktu ama aklımda Bir Günlüğü’ne yazmak istediğim bana iyi gelen kadın arkadaşlarıma önerdiğim iki kitap vardı. Dün biraz yazdım bu sabah kalkıp devam ettim bugün onun için BİR Günlüğüm; 9’5 tan 10 :)
Kitaplığımdaki çoğu kitap okunmayı bekler ve eskiden elimdekiler okunmadan yeni bir kitap almamaya karar verip, sonra dayanamayıp alınca kızardım kendime. Ama gitgide farkediyorum ki, bu kitapların okunurken olduğu kadar okunmadan önce de benim için bir demlenme zamanı var. Aldıklarım kitaplıkta beklerken artık kendimi yargılamamayı öğrendim. Çünkü illa ki almamın bir sebebi olduğunu ve vakti geldiğinde o kitap için anlayışımın açılacağını; manasını, derinliğini anlayacak olgunluğa gelebileceğimi yaşayarak öğrendim. Bunu bana farkettiren kitaplardan iki tanesinin ortak özelliği, kadınlara gücünü geri almayı, kendine bakım vermeyi öğreten; Psikanalist Dr. Clarissa Pinkola Estes’in ‘‘Kurtlarla Koşan Kadınlar’’ (KKK) ve klinik psikolog Bethany Webster’ın ‘‘Anne Yarasını İyileştirmek’’adlı kitapları. KKK’da erginleşme yolculuğuna arketiplerle, masallarla, mitlerle aslında çok derin psikoanalitik bir yerden rehberlik ederek, kadınların bastırdıkları özlerini bulma yolunda bir çağrıda bulunuyor. 25 yıllık derin bir araştırma, emek ve çabanın ürünü olan kitabı bence kadınlara verilmiş en kıymetli hediye. Benim okumaya başlamam çok uzun zaman aldı; denedim, baktım kapadım, hazır olmak mı gerekiyor bilmiyorum, bir vakti zamanı var orası kesin derken birgün başladım ve o zamanda ne kadar idrak edebilirsem o kadarıyla özümseyerek altını çize çize, notlar tuta tuta okudum. Ancak tekrar tekrar belli yaş dönemlerinde okunmalı derim. Şimdi ara ara baştan sona değil de belli masalları açıp okuyorum. Her defasında ihtiyacıma yönelik bir rehberlik alıyorum.
‘Kurtlarla Koşan Kadınlar’ kitabını okuduğum dönem kitaptan aldığım ilhamla yapmış olduğum bir çalışma
Bu ara yaratıcılık üzerine bir süreçten geçerken, içimdeki zıpzıp zıplayan çocuğa açtığım oyun alanı diyerek başladığım yazma, çizme ve bunları paylaşma alanımda bazen kendime kuşkuyla bakarken şu satırların altını çizmiş olduğumu görüyorum kendime bir hatırlatma gibi alıyor ve buraya aynen alıntılıyorum: ‘‘Yaratıcı hayatın ana damarı, özü, beyin kökü oyundur, terbiye değil. Oynama itkisi bir içgüdüdür. Oyun yoksa yaratıcı hayatta yoktur. Uslu olunursa yaratıcı hayat olmaz. Sessizce oturulursa yaratıcı hayat olmaz. Sadece ağır başlı bir şekilde konuşulur düşünülür davranılırsa çok az yaratıcı özsuyu çıkar. Kadının garip olanı aşağılamasını; yeni ve olağandışı olandan kuşku duymasını; ateşli, coşkulu, yenilikçi olandan kaçınmasını; kişisel olanı kişisellikten arındırmasını yüreklendiren herhangi bir grup, toplum,kurum ya da örgüt , bir ölü kadınlar kültürü istemektedir’’. Ve insanın asıl şarkısını bulana kadar kendine sorması gereken soruları şöyle sıralıyor: ‘Ruh sesime ne oldu? Hayatımın gömülmüş kemikleri nelerdir? Hayatı tekrar nasıl canlı kılarım?’. Düşündüren kendi yaşamınla bağlantı kurarak önemli farkındalıklar, açılımlar yaratan bir kaynak ve rehber benim için.
‘Anne Yarasını İyileştirmek’ ise aslında bir klinik psikolog olan ama ‘ben bir koçum’ diyen Bethany Webster tarafından yazılmış içsel anneyi geliştirme ve kendine ebeveynlik yapmaya yönelik bir kılavuz kitap. Bethany Webster kendi içsel yarasını iyileştirme yolculuğunda açtığı blog sayfasında yazdığı makaleler dünyayı gezip bir çok benzer durum yaşayan insana dokununca çağrı aldığı yerlere giderek atölye çalışmaları yapmaya başlıyor. Ve 20 yılı aşkın bir çalışmanın sonunda bu kitap ortaya çıkıyor.
Yine uzun zaman kitaplığımda sırasını bekledi ‘aldım, okuyamıyorum’ derken uykumun kaçtığı sabaha karşı bir gün başlayarak kah yalaya yuta, kah durup demlenerek okudum. İyi ki almış, okumasamda bekletmişim zamanını. Kadınlara kendi içsel kaynağını bulma yolculuğunda utancı, onay ihtiyacını, sevgiyi dışarıda aramayı bırakarak kendileri için gerekiyorsa yas tutup, sonrasında içlerindeki özle buluşturmaya davet eden bir kaynak ve benim için yaşım ilerledikçe kendime ebeveynlik etmenin,kendime bakım vererek ihtiyaçlarımı karşılamanın önemi arttıkça, öyle güzel karşılandı ki kalbimde. Clarrissa Estes’in satırlarına benzer şekilde kadının toplum tarafından onay görmek adına kendi kendine nasıl baskı yaptığını anlatan şu satırları paylaşıyorum: ‘..kadınlar hayallerinden vazgeçiyor, arzularını bastırıyor ve kadınlığın ne olması gerektiği ile ilgili kültürel ideali karşılamak uğruna kendi ihtiyaçlarını gizliyor’’. Kitap aynı KKK gibi sizi bir şifa yolculuğuna çıkarıyor adeta ve bunu yaparken ebeveynlerin de çocukken ataerkil kültürün kurbanları oldukları için ‘suçlanacak biri yok’ diyerek şefkatli bir yerden konuya yaklaşması bana çok iyi gelmişti. Ve en mühimi içsel çocuğumuzu şifalandırmazsak kendi çocuklarımızın duygusal anlamda tam olarak yanlarında olamayacağımız gerçeği bir anne olarak bu kitabı okumayı sanki sorumluluk edindirdi. Psikoloji okuduğum yıllarda ‘Gender Studies’ diye bir dersimiz vardı. O derslerde hiç unutmuyorum konu dönüp dolaşıp kadına gelirdi. Çocuğa bakım veren kimse -genellikle anne, babaanne, anneanne - onun yetiştirdiği çocuğun toplumun bir bireyi olacağı için, kadının kendini geliştirmesinin gerekliliği ve bunun önündeki engellerin kalkmasının öneminin altını çizer dururdu hocamız..Aynı zamanda kadının kadına desteğinin önemini konuşurduk. Çağlar boyunca köylerde kabilesi olan kadının endüstrileşmiş ülkelerin çoğunda olduğu gibi yalnızlaşması, tek başına el yordamıyla mücadele vermesini gerektiriyor. Bu yüzden biz kadınlar kalpten bağlarla kızkardeşlikler kurabildikçe, birbirimizin elini tutarak gelişimini destekledikçe BİRlikte sesimizi bulmamız kolaylaşacak. Kadınlara içlerindeki öze kavuşarak özgürleşmenin yollarını -ki bu uzun ve çaba isteyen bir yol- sunuyor iki kitapta. Böylece Clarissa Estes’in dediği Para Vida’yı yani gerçek yaşamı, dolu dolu yaşamı tatmaya davet ediyor. Bu meşakatli yolun sonunda gücünü sahiplenmeye cesaret eden kadınlara yazar Bethany Webster, beni büyüleyen şu vurucu satırlarla sesleniyor;
“Beklediğin kişi aslında kendinsin”
*Bu arada az önce BİR Günlüğü başlıklarımda sayıları günleri 7 itibariyle tamamen karıştırdığımı farkedip düzenledim. Ne zaman 10 gün oldu! Buna da ayrı şaşırdım. Kendimi ve azmedip on günü deviren tüm Takım Adaları kutluyorum:) Sizlerin varlığı olmasa ben bunca gün yazamazdım. Emekçi Kadınlar Günümüz hergün kutlu olsun!
KKK, yıllar önce bir arkadaşımın tavsiyesiyle alıp okuduğum, sonra birkaç kez daha okuduğum bir kitap. Diğerini duymamıştım. Kadına gücünü hatırlatan kitapların çoğalmasını diliyorum. Sizin kolaj yine çok nefis!